25 Haziran 2009 Perşembe

REGAİP KANDİLİ






TÜM BLOG ARKADAŞLARIMIN VE BÜTÜN MÜSLÜMANLARIN REGAİP KANDİLİNİ KUTLARIM...

DR. HALUK NURBAKİ

Regaip Kandili, çok az bilinen, iyice anlaşılamayan bir kandildir. Recep ayına girişin ilk perşembe’sinin bir özel motifi olarak tanınmaktadır.

Halbuki, REGAİP KANDİLİ eğer tabiri caizse, âlemlere rahmet olarak gönderilen Fahr-i Kâinat Efendimiz’in sırrının intişar günüdür. Biliyorsunuz kandillerin her birisinin özel bir hususiyeti vardır. Allah niçin kutsal saymıştır bu geceyi? diye düşündüğümüzde hepsinin bir hususiyeti olduğunu göreceğiz.

Mesela, Kadir Gecesi Yüce Kitabımızın inzal olduğu günün ihyasıdır. Kur’an’ın elbette inzali fevkalade büyük bir olaydır. Onun için Cenab-ı Hak Kadir Gecesi’ni Yüce Kitabımızda tanımlarken, bütün alemlerin bu gecenin şenliğine iştirak ettiğini bildirir. Ruhların gelişi, bütün varlıkların fecre kadar meleklerle iç içe oluşu gibi güzellikler, Yüce Kitabımızda Kadir Gecesi dolayısıyla açıklanmıştır. Aslında her kandilin, yalnız insanları değil, bütün alemleri ilgilendiren bir yanı vardır.
REGAİP KANDİLİ’nin bir hususiyet diğer kanallardan daha çok mânâ bilimlerinde ve tasavvufta zikredilmiştir. REGAİP KANDİLİ, Fahr-i Kainat Efendimiz’in mübarek ve muhteşem ruhunun anne karnına intikal günüdür. Yani, Hz. Âmine annemize Nur-u Muhammedî’nin intişar anını temsil eden bir gecedir. Fevkalâde önemlidir. Bir anlamda âlem-i mânâdan dünyanın bu dört boyutlu sistemine, yaşam sürecine ayak basmış oluyor. Bu fevkalâde önemlidir…
Bu günün sırrı, aynı zamanda RECEP ayına Fahr-i Kainat Efendimiz’in çok önem vermesi ve Efendimiz’in insanoğluna lütfen ve tenezzülen hizmet etmek üzere yansımasının günü olmasıdır. Bu günün bizim için bir şükran günü olması gerekiyor. Bu şükran gününü Efendimiz nezaket-i Muhammedî içersinde “Ben işte bugün insanlığa intikâl ettim, bugün bütün gönülleriniz bana dönsün, benimle şen olsun” dememiştir. Nezaket-î Muhammedî’si itibariyle söylememiştir ama bizim mutlaka bunu tanımamız lazım. İşte bütün mü’minler bugün gönüllerinden, Fahr-i Kainat Efendimiz’e selavât-ı şerifeler okuyarak, Kur’an okuyarak ve gönülden niyaz ederek O’nu tanımanın mutluluğunu, O’nun teşrif etmesiyle yüceldiğimizin, dolayısıyla nasıl hayat bulduğumuzun, can bulduğumuzun şükrünü yapmalıyız ve mutlaka bir şükür namazı kılmalıyız.

ŞÜKÜR NAMAZI; “Yarabbi, âlemlerin Fahr-i Ebedîsi, Yüce Peygamberimiz’i bile lütfettiğin için, şükür namazı kılmaya niyet ettim, deyip iki rekat şükür namazı kılmak lazım ki, Efendimiz’in gelişini biz de mü’min olarak teyit ve tesbit etmiş olalım..
Genelde âlem-i İslâm’ın olsun, fertlerin olsun biliyorsunuz en zaaf göstererek gelişemediği noktalardan bir tanesi, Efendimiz’e yaklaşımımızı büyük bir heyecanla sağlayamamamızdır. Müslümanların bugün içinde bulunduğu çıkmazın sebebi budur. Gerek ekonomik çıkmazların, gerekse siyâsî çıkmazların ana nedeni, Fahr-i Kâinat Efendimiz’e çok sıcak bir yaklaşım gösteremeyişimizdir. Evvelâ fert olarak bu yaklaşımı duyacak, Muhammed (sav) sevdasına gönlünü öyle perçinleyecek ki: o sevdayı nerde bir başkasında görürse, onun kardeşi olacak. Fahr-i Kâinat Efendimiz: “Mü’min, mü’minin kardeşidir” diyor. Bunu dediği zaman, bu usulen bir emir gibi telâkki ediliyor. Mü’minler birbirlerine küslük bir tarafa, biraz daha saygılı olmayı ibadet saymışlar. Fahr-i Kâinat Efendimiz bizlere bir ilâhî sevda hikmetini anlatıyor.
Bir kimse mü’minse, Fahr-i Kâinat Efendimiz’e sevdalıdır. Eğer bu sevda kendisinde varsa, başka bir sevdalıyı görünce onu kardeşinden ayırt edemez. Kardeşinden daha azizdir onun için. Yani âlemlerin Fahr-i Ebedîsi’ne, lütfen, tenezzülen insanlığı kurtarmak, insanlığı düştüğü kör kuyudan çıkarmak için yeryüzüne teşrif etmiş, meşakketler çekmiş ve en sonunda bu yüce eseri meydan getirmiş. Fahr-i Kâinat Efendimiz’e karşı, minnet, şükran duygularının yanında, müthiş birsevgi duyacak ki, bu sevgi fertlerden fertlere bir kardeşlik şeklinde yansıyacak. İşte o zaman İslam cemaati teşekkül eder. Yoksa kuru kuruya biz cemaatiz diyerek ortaya çıkmakla cemaat olunmaz ki… Mü’minlerin cemaat zevki içersinde, Efendimiz’e sevdada birlik olması lazım gelir.
Bu kandil bir anlamda kardeşliğimiz ihya etmek için bir fırsattır. Eğer gönüllerimizden “AMAN YARABBİ, bu günü sen lütfetmişsin. Fahr-i Kâinat’ın sırrını âlem-i İslâm’a böyle yansıtmıştın” diye büyük bir hazla biraz yaklaşım duyarsa, belki mü’minler arasındaki ceryan biraz daha artar. Âlemi İslâm’ın da inşallah daha güzel günler görmesine vesile olur. Âlem-i İslâm’a yönelik duaları, çok derinden yapmak lazım. Âlem-i İslâm’ın bu perişan hâlinİ seyredip, gerek kendi memleketimizde, gerek dış dünyada bunu sezerek, bunun acısını duyarak dua etmemiz lazım. İnşallah, bu yılki Recep ve onun Regaip Kandili âlem-i İslâm’a çok güzel günler getirecektir.
Allah hayırlı etsin mü’min kardeşlerimize..

İNFAK KANALINDAN
Efendimizi memnun etmenin asıl ana yolu yoksullara ve yetimlere yardım etmekten geçer. Efendimiz’in kapısını çalabilmek için on lâyık bir ümmet olduğunu haber verecek bir dilekçe verebilmek için, mutlaka İNFAK kanalından geçmek lâzım…
REGAİP KANDİLİ nedir?

Regaip Kandili, Efendimiz’in ruhunun Hz. Âmine annemizin kanalından yeryüzüne intikâlidir. Bunu, bazıları hâmile kaldığı gün gibi yorumlarlar. HAYIR! Ruhunun intikâlidir.
Şimdi bu günü tes’id edeceksiniz. Neyi tes’id ediyoruz? Hemen Hz. Şeyma’nın şarkısını hatırlamak lâzım. Fahr-i Kâinat Efendimiz’in bi’seti Muhammedî’sinde yani Kur’an’ın ilan ettiği gün aynı saatlerde, Allah Fahr-i Kâinat Efendimiz’in süt kardeşi olan Şeyma halamıza bir türkü, bir beste ilham metti. Bu beste Efendimiz’in yeryüzüne tanıtımı, Şeyma kanalından bir özel intişarıydı. Ne diyordu orada Hz Şeyma?

“MÜJDELER OLSUN, AÇLAR, YETİMLER, KİMSESİZLER, CÂRİYELER, KÖLELER. MÜJDELER OLSUN MUHAMMED (SAV) GELDİ.”
O hâlde bu müjdenin sırrını yaşayamadıktan sonra, Efendimiz’in yeryüzüne teşrifinin ilk ayak adımı olan Regaip Kandili’ni kutlamaya nasıl yüzümüz olacak.
Eğer aramızda mahzun insanlar varsa, Efendimiz’in yeryüzüne teşrifini kutlamak hakkına sahip değiliz. O mahzun insanlardan, hiç olmazsa birkaç tanesine elimiz uzatalım ki, Efendimiz de bizden memnun olsun. Bu birinci şarttır, bunu hiç unutmayalım.
Ondan sonra da Efendimiz’in sünnetlerine, merhametine, insanlara karşı sonsuz gayretle onları bataklıktan çıkarma sünnetine, riayet ederek, mümkün olduğu kadar çevremizdeki insanlar, Efendimiz’in teşrifini bahane ederek, İslâmiyet hakkında sıcak birkaç mesaj vermeliyiz. Ondan sonra oruç tutabilen kardeşlerimizin oruçlu olmaları çok hoş bir şey. Sonra yatsı namazının sonunda, vitirden evvel Efendimiz’in yeryüzüne ruhunun intikâli dolayısıyla şükür namazı kıldıktan sonra, ayrıca selavât-ı şerife okumak, dinlemek, kendini mümkün olduğu kadar Efendimiz’e yaklaştırmak, mümkünse Efendimiz’in hayatına ait sahifeleri canlı olarak hissedebilmek..
Yani Efendimiz’e şunu söylemeliyiz: “Sen yeryüzüne büyük bir hikmet olarak, Allah’ın en büyük rahmeti olarak teşrif ettin. İşte bugün ben de, ne kadar âciz olursam olayım, ne kadar günahkâr olursam olayım, ben de senin sevdalınınım, benim elimden tut. Ben şimdiye kadar seni tanıyamadım, sana hizmet edemedim, bana hizmet mecâli ver” dememiz lâzım. Bunu mutlaka söylemek lazım. Hizmet ettim diyenler yanılgıdadır. Çünkü Efendimiz, Hz. Şeyma’nın söylediği gibi açları, yetimleri, kimsesizleri, köleleri, câriyeleri ihya etmek içindir. Eğer biz mü’min olarak, mü’mine olarak bu büyük hikmetin dalgalarına intikâl edemezsek, o zaman mü’minliğimizi huzuru ilâhîde nasıl göstereceğiz?..
Huzuru ilâhî denildiği zaman; çok tuhaf sürprizler vardır. Herkes huzuru ilâhîde, şu kadar namazım eksik oldu, şu kadar orucum fazla geldi gibi şeyler konuşulacak zannediyor. Bir kere o huzuru ilâhîye çıkmak için MUHAMMEDÎ’dir diye DAMGALI bir kart taşımamız lazım… Bu DAMGAYI nasıl taşırız? Kaç tane yetimi memnun ettik? Kaç tane insanı nefsinin köleliğinden kurtardık?… Biz sanıyoruz ki, kölelerin kurtulması olayı bir adamın herhangi bir iktİsadî baskı altında yaşamasını çözmek sanıyoruz. Her devirde kölelik nâmütenâhi gidiyor. Bugün insanların yüzde sekseni köledir. En azından patronuna köledir, en azından üç kuruş parasını alabilmek için çekeceği dar ve çirkin çabalarına köledir ama asıl kölelik nefse köleliktir. İnsanın nefsine köle olarak ahlâksızlıklara sapmadır.
İşte bir insanı ahlâksızlıktan kurtarabilmek Âyet-i Kerimede “Fekkü rakabe” diyor. Bir boynu kurtarın ki, ben size “Ehl-i meymene” diyeyim. Bir insanı kurtar. İşte insanların nefsinin köleliğinden kurtarabilmek, bir yetimin yüzünü güldürebilmek gibi hususiyetleri taşıyacağız ki, o zaman bizim elimizdeki karta elektronik bir işlemle, MUHAMMEDî yazılmış
olsun.
O zaman âlem-i mânâda vardır, saadette vardır, cennet vardır. Eğer bunu yazdıramazsak perişanlık, perişanlık üzerine…
DR. HALUK NURBAKİ

3 yorum:

harosa dedi ki...

kandilini kutlar hayırlara vesile olmasını dilerim canım
sevgiler

tasarım mekani dedi ki...

Regaip Kandilinz mubarek olsun sizinde.. Rabbim hayirlar vesile eylesin ins.. daha nice guzel gunlere.. medinem

cansudere dedi ki...

canım kandilin mübarek olsun